29 Eylül 2015 Salı

The Big Bang Theory 9. Sezon 2. Bölümün Ardından

Bu sezonun 2. bölümü dolayısıyla da 2. incelemesiyle karşınızdayım. Bildiğiniz gibi her pazartesi yayınlanıyor dizi Türkçe'ye çevrilmesi salıyı buluyor sonra benim izlemem filan derken salı akşamının ileriki saatlerini bulduk.

Bu bölümün benim açımdan önemi bu sezonun nasıl ilerleyeceği açısından gösterge olmasıydı. 8. sezonun son bölümleri ve bu sezonun ilk bölümüyle birlikte ilişkilerin aşırı ön plana çıkması açıkçası benim istemediğim bir şeydi. Neyse ki bu bölümde ikisinin birden yürütülebileceği mesajlarını aldık. Artık o eski nerd komedisine dönülmeyeceği bariz ama en azından harmanlanıp devam edilmesi umut verici.



Bu bölüme gelirken ne oldu onu bir hatırlayalım isterseniz. Leonard ve Penny evlenmiş ama aralarına Leonard ve Mandy Chow'ın gemideki ilişkisi girmişti. Haberler güzel o sorunlar çözüldü çiftimiz 9 sezon sonunda mutlu ve huzurlu. Öte yandan Sheldon ve Amy ilişkisi beklediğim gibi değişmedi aralarındaki kavgalar devam ediyor. Ama Sheldon'ın acı çekmesi hiç adil değil bence. Dizideki en sevmediğim karakterin Amy olmasının bu düşünceme etkisi var mıdır bilinmez.

Onun dışında bu bölümün en komik sahnesi Howard'la Raj'ın Mandy hakkındaki esprileriydi. Baya baya güldüm. Bir de Sheldon'ın Bayraklarla Eğlence muhabbetleri oldukça iyiydi. Uzun lafın kısası sezonun ilk bölümünden sonra baya baya iyi bir bölüm geldi. Kesinlikle bekletmeden izleyin. Sizin fikirlerinizi de merak ediyorum yorum kısmına yazabilirsiniz. Okuduğunuz için teşekkürler takipte kalın.

Sonradan aklıma gelen edit : İlk baştaki rüya sahnesinde baya baya kandırıldım.


23 Eylül 2015 Çarşamba

League Of Legend'un Yeni Şampiyonu: Kindred İncelemesi

LoL'ü bilgisayarım patladığı için bıraktığımdan bahsetmiştim. Ama dünyasından kopmak olmaz. Bugünkü konumuz da LoL dünyasının yeni şampiyonu Kindred.

Uzun bir aradan sonra yaklaşık 3 aydan bahsediyorum yeni şampiyon ortaya çıktı. Normalde 2 aylık aralıklarla hatta bazen ard arda çıkmasına alıştığımız yeni şampiyona bu kadar geç merhaba dememizin sebebi olarak aşırı büyük değişiklikleri görüyorum. Özellikle yetenek gücü ( AP ) eşyalarındaki değişiklikler ardından da Ezergeçerler ( Mordekaiser, Darius, Skarner, Garen ) üstünde yapılan neredeyse yenilemeler bu gecikmeye sebep oldu diye düşünüyorum. Ha bir de Dünya Şampiyonası geliyor derken iyice uzadı süre.



Öncelikle bahsetmek istediğim Kindred'in değişik bir şampiyon olduğu. Gnar gibi ya da Nidalee gibi 2 karakterin birleşiminden oluşuyor, Kurt ve Kuzu'dan. Ama dönüşme mekanizması yerine ikisini de aynı anda oyunda tutmak üstüne çalışmışlar. Hikayesine de ufacık bir değinecek olursak yalnız kalmak istemeyen karakter kendini ikiye bölüyor böyle bir yaratık çıkıyor ortaya falan filan.

Şampiyonun ormancı ve nişancı rollerinde oynanacağını söylemiş RİTO. Bana kalırsa ormancı olma olasılığı neredeyse 0 gibi bir şey. Kitle kontrolü açısından oldukça zayıf işlevsel yetenekleri var ama ormancı olmanın asıl gereklerini yerine getirecebileceğini düşünmüyorum.



Benzediği şampiyonlar açısından biraz Quinn biraz Kalista ultisi sebebiyle de biraz Bard'a benzettim ben. Eğer taban hasarları yüksek olursa bir dönem metanın kralı haline gelir gerçekten çok güzel mekanikleri var şampiyonun çünkü.

Kindred şu anda PBE'de test ediliyor. Oyuna geldiğinde tekrar bir incelemesini yaparız nasılmış nasıl değilmiş diye o zamana kadar kendinize iyi bakın, takipte kalın.


22 Eylül 2015 Salı

The Big Bang Theory 9. Sezon 1. Bölümün Ardından

Daha önce birkaç dizinin bölüm bölüm incelemesinin geleceğinden bahsetmiştim sizlere. İçlerinden ilk açılışı The Big Bang Theory'le yapıyoruz.

Dizinin ilk incelemesi olacağı için 8. sezonun sonuyla ilgili bilgilendirmeleri yaparak başlamam gerektiğini düşünüyorum. Ne olmuştu 8. sezonda ; Pennie ve Leonard'ın uzun süredir nişanlı kalıp evlilik aşamasına geçememelerinin sonucunda son bölümde Vegas'a evlenmeye gittiklerini görmüştük. Ama yolda konuşurken Leonard ilişkileri devam ederken başka biriyle öpüştüğünü itiraf edince evlenecekler mi ne olacak belli olmadan sezon bitmişti. Öbür taraftan Sheldon ve Amy'nin ayrılığı ardından Gollum ve yüzük sahnesi dizinin en üzücü sahnesiydi herhalde. Tüm bunlarla birlikte yeni sezona ve muhtemelen sondan bir önceki sezona geçtik.



Haberler kısmen iyi kısmen kötü. Pennie ve Leonard evlendiler SONUNDA 9 sene dile kolay 9. Ama o ufak aldatma muhabbeti bütün düğün sonrasını mahvedip ikisi kavga halinde geri döndüler. Öbür yandan Sheldon ile Amy'nin araları hiç olmadığı kadar kötü. Dizi bi anda aşk dizisine döndü noluyoz dedim valla. Tüm bunları geçersek komedi olarak son sezon ve bu bölüm önceki sezonları çok fazla aratıyor. O eski nerd ve güzel kız komedisi şekil değiştirip ilişkiler üzerinden komediye dönüşüyor malesef. Ha gülmedim mi güldüm ama eski salt komedi halleri çok daha iyiydi.

Anlayacağınız hafif duygusal hafif komik çok az Raj'lı bir bölümdü. Umarım eski akışına döner dizi. Okuduğunuz için teşekkürler takipte kalın.

Penny Nack Nack Nack ! ! !



21 Eylül 2015 Pazartesi

Açlık Oyunları 2 Ateşi Yakalamak Film İncelemesi

Serinin ikinci filminin incelemesiyle karşınızdayım. Biraz şaşırmış biraz da hayal kırıklığına uğramış şekilde incelememize geçelim.

Konuyu özetlemekle başlarsak ; ilk turnuvanın ardından çıkan ve çıkması muhtemel isyandan sorumlu tutulan Katniss'i öldürmek isteyen Capitol şehri yöneticileri 75. yıl turnuvasında eski şampiyonları tekrar çağırıyor. Ve yeni turnuva filmimizin konusu. Aslına bakarsanız da gerçek olarak her şeyin başlangıcı.



İlk filmin incelemesinde bir tahmin yürütüp ikinci film arena şeklinde değil devrimin aşamalarını göreceğiz diye söylemiştim. Kısmen haklı kısmen haksız çıktım. Neredeyse ilk filmin aynısını tekrar koydular önümüze. İlk filmde ne vardı konuyu anlatma daha sonra ünlü turnuvanın yapılışı ve sonucu vardı. İkinci film işte sonuç kısmından sonrasını anlatıyor lakin tekrar ilk filmdeki sıraya dönerek. İlk filmde olduğu gibi bunda da tekrar yarışma oldu ve tekrar sonuca bağlandı DEVRİM. Tamam güzel bağladınız da niye iki filmle ? Ben bu tarz serilerde ya birbirinden bağımsız olmasını hikayelerin ya da bağlı bile olsa kendini tekrar etmemesini isterim. İlk filmi izlemeden şu filme geçseniz açık konuşuyorum kaybedecek hiçbir şeyiniz yok.

Değinmek istediğim bir nokta daha var ki bence filmin konusu bu kadar hit olmayı hak etmiyor. Klasik hayatta kalma filmlerinin içine biraz hikaye biraz bilim kurgumsu şeyler ekleyince insanların nasıl bu kadar bayıldığına anlam veremiyorum. Resmen aynı filmin farklı bir versiyonunu ikinci kez izlettiler. Neredeyse hayatta kalmadaki aksiyonlar bile benzerdi ki bu tarz filmlerde en en olmaması gereken şeydir.



Çok fazla kötülediğimi biliyorum ama her filmi kendi klasmanı içinde değerlendirmek gerekiyor. O kadar büyük bütçeleri ve ünü hak ettiğini düşünmüyorum. Favori serilerimden biri olduğu için söylüyorum siz Hobbit'te aynı şeyi iki kez gördünüz mü. İki kez turnuva olabilir hadi kabul edelim de eee aynı o yayık yayık konuşan sunucuyu izlemek için 2 filmde 1 saatimi verdim yazık değil mi ?

Ne olacak artık pek bilmiyorum umurumda da değil ama 3. filmi de izleyeceğim. İnsanların bu kadar sevip anlam verdiği ne var onu merakımdan sırf? Belki karakterlere ısınamamış olabilirim ya da başka bir şey. Umarım 3. film artık farklı bir şeyler sunar yoksa gerçekten üzüleceğim. Okuduğunuz için teşekkürler takipte kalın.

İlk filmin incelemesini buradan ulaşabilirsiniz.

Dipnot: Bu filmin incelemesidir kitaplar hakkında hiç bir fikrim yok onlar muhteşem olabilirler.


20 Eylül 2015 Pazar

Açlık Oyunları ( The Hunger Games ) Film İncelemesi

Bir başka abartılmış ve şişirilmiş film serisinin ilk filmini az önce izledim. Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki burada tamamen film hakkında eleştiriler olacak kitapları hakkında hiç bir fikrim yok. Kitaplar güzel olabilir lakin film gerçekten kötüydü. İsterseniz biraz yapım aşamalarından bahsedeceğimiz alt paragrafa geçelim öncelikle.

Film, Suzanne Collins'in aynı adlı kitabından sinemaya uyarlanmış. 2012 yılında vizyona giren filmin başrollerini ise Jennifer Lawrence ve Josh Hutchenson paylaşıyorlar. Yönetmenlik koltuğunda ise Gary Ross oturmakta. 78 milyon dolar bütçeyle çekilmiş filmin gişe hasılatı ise yaklaşık 700 milyon dolar.



Filmin konusunu özetleyecek olursak ; belli olmayan bir gelecekte Kuzey Amerika'da belli bir isyanlar veya kıyamet gibi bir şeyden sonra yeni bir düzen kuruluyor. Bu kurulan düzenin başkenti Capitol şehri. Ve bu şehrin etrafında bu kıyamet döneminde onlara sırtını dönen dışlanmış insanların yaşadığı bölgeler bulunmakta. Aklıma direk In Time geldi çok benziyorlar o açıdan ikisi. Herneyse işte bu Capitol şehri halkın insanları yöneticileri bu dışlanmış insanları korku altında tutmak için çokta bir marifet gibi her yıl turnuva düzenliyorlar. Turnuva her bölgeden 1 erkek 1 kız seçilip bunların hepsinin ölümüne -tek bir kişi kalana dek- savaşmaları üzerine. 12 bölgeden toplam 24 kişi ve sadece 1 tanesi sağ kalıyor. İşte film bize bu yarışmayı anlatıyor.

Az spoilerla özet kısmını kapatmayı başardığım için mutluyum. Bir tahminim var serinin nasıl devam ettiğine dair onu paylaşmak istiyorum. Çok büyük büyük ihtimal tekrar bu Capitol şehrinne karşı ayaklanma çıkacak işler çok fena karışacak. Çünkü insanların o şekil yaşamaya devam etmesi tamamen saçmalık. Zaten bir kaç istan sahnesi geçti bile filmde şimdiden sonraki serilerin tamamen bunun üstüne olacağını düşünüyorum. Yani diğer filmler gelecekteki turnuvaları değil yaşanacak olayları ele alacaktır.



Görüşlerime gelecek olursak bence tamamen abartılmış bir seri en azından ilk filmiyle. Bildiğimiz şu survive tarzı filmlerin değişik bir formatı gibi geldi bana. Aksiyon desek neredeyse hiçbir şey yoktu öyle iki köpek peşlerinden koşuyor diye aksiyon muhabbeti yapanları hiç anlamıyorum. Bilim kurgu desen ona dair de çok bir şey yok. Anlayacağınız ne olduğu belli olmayan şişirilme filmlerden biriydi. Tekrar söylüyorum kitapları çok güzel olabilir detaylarla güzelleşebilir orasını bilemem ama film kötüydü. Bir de iki erkek arasında kalan kız muhabbeti ekleyince tamamen soğudum filmden kesin oradan da kavgalar çıkacak.

Genel olarak diğer filmlerle birleşince güzel olacağını düşünüyorum ama tek başına bu kadar şöhreti, itibarı hak etmediğinde hem fikiriz herhalde. İkinci filmi yarın izlerim diye düşünüyorum ama o da kötü çıkarsa 3. film incelemesi gelmeyebilir. Okuduğunuz için teşekkürler takipte kalın.

Diiiiiiiiiipnot:  Adı geçmişken In time film incelemesi linkini şuraya ekleyeyim merak ederseniz okursunuz.


19 Eylül 2015 Cumartesi

Focus ( 2015 ) Film İncelemesi

Her zamanki gibi izleyecek bir şeyler ararken bir anda patlatayım bir Will Smith filmi dedim. Daha önce izlemediğim 1 filmi kalmış zaten açtım izledim. Söylemem gerekiyor ki Will Smith efsane ötesidir. Ufak yaşlarımdan beri filmlerini Tv'de gördüğümde asla kaçırmam. Bad Boys sonracığıma Men in black yani siyah giyen adamlar filan efsane filmlerdir benim için. Hatta I,Robot'u izledikten sonra uzun bir süre bilim kurguya merak salmıştım o kadar efsanedir. İşte böyle bir kafayla açtım izledim filmi ama birazcık hayal kırıklığı oldu. Devamını merak ediyorsanız alt paragrafta.

Kısa bir şekilde yapım aşamasından bahsedip filme geçmek istiyorum. Film 27 Şubat 2015 tarihinde gösterime girmiş, başrollerinde Will Smith ve Margot Robbie var ki Margot About Time  filminde karşımıza çıkmıştı. Linke tıklayarak o incelememe de gidebilirsiniz güzel filmdir baya. Filmin süresi 104 dakika olup yönetmenliğini Glenn Ficarra ve John Requa üstlenmiş. Hasılatla ilgili çok net bir şey bulamasamda vikipedia 151 milyon dolar diyor onlara inanalım artık.



Sonunda filme geçebildik. Kısaca özetlersek Nicky usta bir hırsız, dolandırıcıdır. Bir gün bu usta dolandırıcıyı dolandırmaya çalışan güzel, yetenekli ama acemi dolandırıcı Jess'le tanışır. Sonrasında Jess'i dolandırıcılık çetesine alır ve onu eğitir. Büyük bir vurgundan sonra Nicky -sebebi filmde anlatılmadığı için bilmiyorum- Jess'i terk eder. Bu ikili 3 yııl sonrasında aynı hedefi dolandırmaya çalışırlar ama işler sarpa sarar. Genel olarak filmin anlattıklerını böyle özetleyebiliriz. Konu yine her zaman olduğu gibi klasikleşmişlerden. Mr and Mrs Smith'le filan çok gördük böyle şeyleri artık doyduk ama hala sunuluyor malesef karşımıza bunlar.

Özellikle büyük soygun sahnelerindeki mantık yürütmeler güzeldi hatta film kurgusundaki tek güzel şey onlardı. Klasik usta büyük dolandırıcı numaraları aslında çok bir şey de yok. Will Smith filmi olmasa kapar mıydım diye düşündüm bir anda yok ya kapamazdım o kadar da kötü değildi. Öyle çok anlatılacak bir şeyi olmayan aksiyon-komedi birazda romantizm içeren bir filmdi. Eğer boş 104 dakikanız varsa izleyin lakin izlemediğiniz başka Will Smith filmleri varsa özellikle üstte yazdıklarımdan onları izlemenizi tavsiye ederim. Okuduğunuz için teşekkürler takipte kalın.

Dip not: Margot Robbie baya baya iyi bir takibe alayım güzel filmleri varsa izlenebilitesi yüksek.


18 Eylül 2015 Cuma

500 Days Of Summer ( Aşkın 500 Günü ) Film İncelemesi

Bir taraftan The Walking Dead bir yandan Vikings derken bugün insanlıktan çıkmak üzereydim. Onun üzerine biraz insanlığımı geri getirecek bir şeyler izleyeyim dedim. Bir de bu sıralar bağımsız yapım oyun-filmlere dadandım ondan dolayı bağımsız yapım ve yüksek puanlı filmlere bakınmaya başladım. Bu film karşıma çıktı başroldeki aktrisi birine benzettiğimden dolayı açtım izledim şimdi de hakkında bir iki kelime konuşma zamanı.

Filmin yapım aşamasından bahsetmeye başlarsak ; filmin başrollerinde ( evet başrol bitişik yazılır ama bu gerizekalı bilgisayar düzelt deyip duruyor ) Joseph Gordon-Levitt ve Zooey Deschanel var. 2009 yapımı filmin yönetmeni ise Marc Webb. Bağımsız bir yapım olmasına rağmen düşük bir bütçeyle çok büyük bir başarı yakalamış film. Ve bu başarısı da bence oldukça haklı sebeplerden.



Özet yapmaya çalışmak istiyorum ama biraz zor bu filmde özet gibi bir şey. Çünkü filmin sonunu daha ilk başta önümüze koyuyorlar. Ve o geçen 500 gün içindeki olayları koronolojik bir sıra olmadan bize gösteriyorlar. Bir bakıyorsunuz 60. gündeler bir bakıyorsunuz 30'a dönmüş daha sonra 400'e gidip 150'ye dönüyorlar. Yine de bir özet yapmak zorunda olsaydım ki zorundayım zaten ; Tom tüm yaşamı boyunca 'hayatının aşkı' nı arayan biri olarak davranmış, Summer'sa tam tersi ciddi ilişkilerden uzak yaşamak isteyen birisi. İşte film bu ikilinin ilişkilerini kavgalarını ve ayrılık sonrası dönemini anlatıyor. Tüm bunlara rağmen bence filmde asıl anlatılmak istenen gayet basit hiç öyle kronolojik karmaşaya gerek yok. Aşk öyle karşınıza çıkıp görünüşünüzü beğenen ya da sizle aynı birkaç şeye ilgi duyan kişiye beslediğiniz duygular değildir. Eğer hissettikleriniz aşksa bunu bilirsiniz. Bunun ne kaderle ne mucizeyle ilişkisi vardır. Filmin tüm anlatmak istediği totalde bu.



O tüm başarılı kadrolar deli gibi bütçelerin yapamadığı neşeli filmi düşük bütçeyle yapmışlar. Bu yüzden biraz filme toleranslı davranıyorum yoksa eleştirilcek çok şey var da diyemiyorum çünkü beğenmediğim bir şey olmadı benim. Ha tüm ilm klişelerini kullandılar mı kullandılar, mutlu adamın insanlar içinde dans etmesi sonra dans organizasyonu ondan sonra kareoke tabiki olmazsa olmaz. Tüm bunlarla birlikte oldukça güzel hafif hüzünlü hafif eğlenceli bir filmdi. Son izlediğim 3-4 kötü dandik berbat romantik komediden sonra iyi geldi. İzlemeniz benden size tavsiye. Okuduğunuz için teşekkürler takipte kalın.

Dipnot: Filmin müzikleri baya baya güzel birkaçını listelerime ekledim.
Dipnot part 2 : Başroldeki aktrisi The Big Bang Theory'deki Alex'e benzetmiştim o değilmiş ama çok benziyorlar.



17 Eylül 2015 Perşembe

Film İncelemesi : Umut Işığım ( Silver Linings Playbook )

Bugünkü, bu sabahki, bu geceki inceleme konuğumuz Umut Işığım filmi. Filmi izlemeyi yeni bitirdim sıcağı sıcağına yorumlarım geliyor.

İlk olarak filmin yapımı, oyuncuları hakkında bilgi vermek istiyorum. Film Matthew Quick'in aynı isimli kitabından sinamaya uyarlanmış. Yönetmenliğini David Russell'ın yaptığı filmin başrollerinde Bradley Cooper ve Jennifer Lawrence bulunmakta. Film 8 dalda Oscar'a aday oluyor ve Jennifer Lawrence En İyi Kadın Oyuncu Oscarını kazanıyor. 2012'de vizyona giren film çok düşük bir bütçeyle çekilip 234 milyon dolar gişe hasılatı yapmış.

Sıkıcı bilgilendirme kısımlarını geçtikten sonra film hakkında konuşmaya başlayabiliriz. İlk söylemek istediğim neden bu film ? Neden hayatımın 122 dakikasını bu filme ayırdım diye soracak olursanız kadrosu güzeldi özellikle Robert De Niro da olunca kaçırılmayacak bir film olduğuna karar verdim. Ve film bittikten sonra neden bu güne kadar izlememişim dedim gibi bi kırgınlık oluşturdu içimde hafif.



Filmin konusu Pat isimli tarih öğretmeni adam bir günde her şeyini kaybeder. Eşini evde başka biriyle basınca adamı öldüresiye döver ve cinnet geçirir. Mahkeme kararıyla 8 ay rehabilitasyonda kalmak zorunda bırakılır. Pat bu süre içinde kaybettiği her şeyi geri almak için kendini bedenen ve fiziken hazırlar. Ama işler o kadar kolay olmayacaktır tabiki de. Eski eşine ulaşmak için bir yol ararken karşısına en az onun kadar delirmiş Tiffany çıkar. Tiffany, Pat'in eski eşine onun mektubunu ulaştırmak için söz verir ama bir şartla. Onunla dans yarışmasına katılmasını ister. Tabi sonraki muhabbetleri tahmin etmişsinizdir işte hep derim dansta doğadaki diğer şeylerden farklı bir nasıl desem çekicilik ya da insanları birbirine yakınlaştırma vardır. En sonunda Pat eski karısına olan kafa takıklığını bırakıp Tiffany'i seçer. Mutlu son the end.

Filmi anlatırken pek değinmedim lakin Pat ve Tiffany aslına bakarsanız birbirlerine çok benzer karakterler. İkisinin de psikolojik sorunları var ikisinin de hayatları mahvolmuş ama bir ortak özellikleri daha var ikisinde de umut var umut. Oyunculuklardan mıdır bilmiyorum ama gerçekten bir anda sizi içine çeken bir akışı var filmin. Öyle çok ahım şahım muhteşem bir akış değil belki ama içindesiniz yine de. Hatta hafif sorunları olan insanların bu filmden daha çok hoşlanacağını bile düşünüyorum. İzleyiciye kendinden bir şey gösterme konusunda oldukça başarılı buldum ben.



Filmde en çok beğendiğim şey baba-oğul arasındaki bağ oldu. Ben hep Pat'in o deliliklerinde evden kovulacağını sanarken babası onunla birlikte olmak için savaştı belki bu anlattıklarım ana konu içinde değildi ama bir filmi güzel kaliteli yapan böyle yan detaylar diye düşünmekteyim. En sevmediğim yanıysa filmin çok fazla bahis muhabbeti üstünden ilerlenildi sevmiyorum o tarz kumar işlerini o yüzden o kısımları sevmedim.

Eğer boş zamanınız varsa değerlendirmeniz için gerçekten güzel bir film. Ne çok dram ne çok komedi ne çok aşk hepsinden dozunda verilmiş çokta güzel olmuş bence. Okuduğunuz için teşekkürler takipte kalın.


16 Eylül 2015 Çarşamba

Film Önerisi : Inception ( 2010 )

Yine bir gece ve yine yapacak bir şeyim yokken bir film patlatayım dedim. Oradan adını çok duyduğum ama tarzını çok sevmediğim bir filmi izledim Inception. Öncelikle ben genellikle komedi,romantik ya da korku türünde filmler izlerim. Bu tarz insanın içinde fırtınalar koparan ya da insanı üzen filmlerden uzak durmaya çalışırım. Çünkü zaten normal hayatımızda sürekli böyle şeylerle yüzleşiyoruz benim filmden beklentim beni üzmesi ya da kafamı karıştırması değil sadece kısa süreliğine mutlu etmesi. Ondan dolayı filmi 5 yıl sonra izleme hatasına düştüm.

Başlıkta da belirttiğim gibi bu bir inceleme yazısı değil öneri yazısı. Çünkü film inanılmaz başarılı ve konu inanılmaz komplike. En ufak bir özet yapıp okuyanlara spoiler vermek istemiyorum. Film hakkında söyleyeceğim ilk şey inanılmaz etkilendiğim olduğu zaten böyle şeylere çok kolay kapılabildiğimden film bir anda etkisi altına aldı beni. Gerçi filmin senaristini Christopher Nolan olunca çok şaşırmıyorsunuz orası ayrı. 

Filmin en önemli özelliklerinden biri de bence defalarca izlenebilecek bir potansiyelde olması. O kadar çok dikkat edilmesi gereken detay ve o kadar çok kafa karıştıracak olay var ki insan ister istemez tekrar izleme ihtiyacı duyuyor. Eğer siz de gerçekten olaylara bakış açınızı değiştirecek bir film arıyorsanız kesinlikle izlemelisiniz. Zaten bütçesi oyuncu kadrosu belli olan harika bir başyapıt olmuş. Okuduğunuz için teşekkürler takipte kalın.


15 Eylül 2015 Salı

Arrow 3. Sezon İncelemesi Ve Açıklamalarım

3. sezonu bitireli nerdeyse 15 gün oldu bir türlü incelemesini yazmaya zaman bulamadım gün bu gündür. Ayrıca birkaç karar aldım onları da yazının sonunda sizlerle paylaşacağım.

3. sezon tam beklediğim gibi oldu, yine büyük düşman yine Starling City en sonunda tehlike altına giriyor ve yine Arrow kazanıyor. Dizinin bu tekdüzeliği hafif canımı sıksa da sonuçta süper kahraman dizileri böyle oluyor yapacak bir şey yok. Ama bence en heyecanlı sezon oldu özellikle A.T.O.M'un diziye girmesi karakter çeşitliliği bakımından bir de Flash'ı ekleyince çok güzel oldu.

Sezonun genel konularını 2. sezonun sonuyla birlikte bir özetlemeye çalışırsak güzel olur diye düşünüyorum. 2. sezonun finalini hatırlarsanız Thea babasıyla birlikte şehirden kaçmıştı, babasının Malcolm olduğunu bilmeyen kalmamıştır herhalde. Malcolm Thea'yı eğitip gerçekten güçlü birisi olmasını sağlıyor ama ona en büyük kötülüğü de yaptırıp bir çeşit ikna edici uyuşturucuyla Sara'yı öldürttürüyor. Ve sezonun tüm konusu ortaya çıkmaya başlıyor. Dizide çokça adı geçen Suikastçiler birliği Malcolm'un peşindeyken onların bir üyesinin de ( Sara ) onun kızı tarafından öldürülmesi işleri iyice yokuşa sürüyor. Malcolm da bu işten kurtulmak için Thea'nın Sara'yı öldürdüğü görüntülerini Arrow'a Ollie'ye Oliver'a ne derseniz deyin şantaj yapmak için kullanıyor. Çünkü Suikastçiler birliğinin başından öldüğünde tüm kan borçları silinmiş oluyor. Böyle böyle derken Oliver kız kardeşini kurtarabilmek için Ra's Al Ghul'a düello talebinde bulunuyo ama kaybediyor. En son Oliver'ı öldürmek için bıçaklayıp uçurumdan aşağı atıyor. Ama Oliver eski dostu Maseo'nun yardımı ölmeyince başına asıl sorun açıılıyor. Ghul'un kılıcıyla ölmeyen kişi yeni Ghul olmak zorunda. Oliver bunu kabul eder mi etmiyor tabi ve sezon bu ikilinin final macerasına kadar gidiyor.

Benim asıl bu 3. sezonda öğrendiğim şey dizinin en önemli karakterinin Felicity olduğudur. Çünkü bütün yapılan her olay ya da kişiler onun etrafında kurgulanıyor. Örneğin; Flash ile Felicity, ATOM ile Felicity, en sonunda Arrow ve Felicity. Ne var bu kızda bu kadar bilmiyorum.

Az biraz yan karakterlerin başına gelen şeylerden bahsedecek olursak Diggle ile Lyla'nın çocukları oldu sonra evlendiler. Onun dışında sezonun son bölümlerinde oluşan ve sezon finalinde devam eden John ile Oliver arasındaki kavga bu sezonda devam edecek gibi gözüküyor.

Roy Harper yani Arsenal'ın diziden ayrıldığını sanıyorum büyük ihtimal ama çok emin değilim. Sonradan eklemeli not : Geri döneceğini açıkladı Arsenal !!

Lance ailesinde işler çok karıştı ne ben o kısma girmek istiyorum ne de siz okuma istersiniz. Ama iki üç bir şey söyleyeyim yine de. Quentin Lance kızının ölümünü sakladığı için Arrow'a karşı yine cephe alıyor. Laurel Sara'nın ölümünden sonra Black Canary oluyor filan çok fazla şey var onlarla ilgili.

Koskoca bir sezonu böyle 1 sayfada anlatmak gerçekten çok zor. İşte bu yüzden önümüzdeki sezonla beraber Arrow'u da bölüm bölüm inceleyip kritiklerini yapacağım. Onun dışında izlediğim bir kaç dizi daha var onlar içinde düşünüyorum bu tarz şeyler. Eğer öyle olursa Arrow, The Walking Dead, The Flash, The Big Bang Theory ve belki küçük bir ihtimal Game Of Thrones için her bölüme ayrı inceleme serileri gelebilir. Okuduğunuz için teşekkürler takipte kalın. Ha bu arada en önemli şeyleri söylemeyi unuttum Arrow'un kimliği ve yeni Ra's Al Ghul ile ilgili çok önemli şeyler oldu izleyinde görün.

14 Eylül 2015 Pazartesi

Hearthstone Destelerim Bölüm 4 : OverPowered Tempo Mage

Serinin 4. yazısının konusu Tempo Mage. İlk olarak desteyi paylaşarak başlıyorum.


Oyun içi sırasıyla anlatmaya başlamak istiyorum o yüzden;

1) Mulligan : Mulliganın türkçesi ne bilmiyorum, açıklayacak olursam o başta kartları seçip yolladığımız kısım var ya işte o. Tabiki de başlangıçta ufak kartları elimizde tutacağız. Mana Wrym, Flamecannon, Frostbolt, Mad Scientist, Sorcerer's en önemli kartlar. Bazı oyunlarda da rakibin eğer çok fazla masaya yayılacağından eminseniz Flamestrike tutmak çok güzel olabiliyor. Destedeki tek çoklu board clear olduğu için iş yapabiliyor ama çok fazla önermem.

2) Oyun içindeki kombolar : Mana Wyrm ardından kullanılan speller oyunun başı için çok başarılı. Eğer Sorcerer + spellerinizi kullanabilirseniz çok güzel bir mana avantajı oluyor. Flamewaker oynanabildiği kadar erken oynanmalı çünkü late game aşamalarında etkisini yitiriyor. Mirror Entity'i düzgün kullanmakta çok önemli. Örneğin şaman 6 manaya geçmeden önce atarsanız olası bir Fire Elemantal'dan kutuluyorsunuz ya da sizinde oluyor bir tane. En güzel kombo da boardu doldurup Counterspell+Loatheb yapmak. Bir oyunda boardda az canlı yaratıklarım varken CS+Loatheb yaptım adam 9 manaya consecration attı oyun bitti orda zaten. Onun dışında sakın sakın sakın elimde Flamewaker var ne spell varsa suratına salla yapmayın kaybedersiniz oyunu.

3)Oyun tarzı: Adı üstünde tempo. Oyun bizim kontrolümüz altında olmalı. Rakip yapacağı her hamlede bizim etkimizde kalmalı. Bunun içinde küçük ama güçlü spellerimizi ve secretlarımızı etkili kullanmalıyız. Eğer oyun kontrolümüzde gitmiyorsa da Belcher'la olduğunca savunup rakibi saçma şeyler yapmaya zorlamalısınız. 4-5 mana droplarımız oyunun en güçlü kartları zaten o aşamada oyunu koparırsınız çok büyük ihtimal.

4) Neler çıkabilir neler girebilir : Herkesin oynadığı destenin üstünde çok fazla değişiklik yaptım o yüzden binlerce seçenek var. Örneğin bazıları Counterspell kullanmıyor onun yerine Effigy kullananları gördüm ama bence çok iyi değil. Shredder'ların yerine Portal koyanlar var onlara çok uyuz oluyorum. Çünkü ben bu oyunu oynarken şans faktörünü en aza indirmekten yanayım hep. Zaten kart çekme sırasında bir sürü olaylar oluşuyor bu oranı daha fazla arttırmaya gerek yok. Onun dışında bazıları Arcane Intellect yerine Ragnaros koyuyor ki bana da mantıklı geldi ama malesef Ragnaros'um yok ekleyemedim.

5) Dr.Boom yok neyle değişeyim : Dr.Boom craftla çünkü çok güçlü.

6) Sylvanas yok neyle değiştireyim : Varsa Ragnaros olabilir o da yoksa blizzard veya flamestrike eklenebilir.

7) Bloodmage Thalnos'uda söyle tam olsun diyenleri duyabiliyorum : Kobold'la değiştirin çok bir fark olmuyor aralarında.

En son söylemek istediklerim galibiyet ve yenilgi sayılarım. Çok fazla oynadım bu desteyle gerçi o zamandan beri çok değişti ama olsun. 35 galibiyet 8 yenilgiyle gidiyor şimdiye kadar. Şunuda belirtmeden edemeyeceğim çok yüksek ranklarda oynayamadım henüz bu desteyi ondan dolayı bu oran biraz fazla olabilir. Her halükarda %60 civarı winrate sağlayacağına eminim. Okuduğunuz için teşekkürler takipte kalın.

13 Eylül 2015 Pazar

Dünden Bugüne Tüm Bilgisayar Oyunu Geçmişim

Blogda yazılması en uygun şeylerden biri herhalde budur. İlk bilgisayarı almamdan daha öncesine dayanan bu hikayeme başlıyorum.

İlk oynadığım bilgisayar oyunu Mario'ydu. Annem bilgisayar öğretmeni olduğundan ve arada derslerine beni de götürdüğünden orada gidip oynama alışkanlığım olmuştu. Çok büyük ihtimal ilk oynadığım bilgisayar oyun Mario yani sene 2001-2002.

Daha sonra hatırladığım ve bağımlısı olduğum oyun Pinball'dı. İlk bilgisayarımı aldığım tarih olan aralık 2003'te başlamıştım oyuna. Çok fazla anlamadığımdan oyunlardan Windows'un içinde yüklü olan bu oyuna kafayı takmıştım. Ondan sonra elime nereden geçtiğini hatırlamadığım bir şekilde FIFA2000'e başlayıp bağımlı oldum. Hatta parmaklarım yetimediğinden E yani hızlı koşmaya kardeşim basıyordu öyle oynuyoduk güzel zamanlardı.

Sene 2005 civarına geldiğinde biraz interneti filan çözmüş, gezginler ne bileyim inndir'den demo oyunlar indirip oynamaya başlamıştım. O zaman Super Soccer Manager 2005 oynuyordum ki kafayı yemiştim tek kelimeyle o oyunla. Çok basit bir simülasyon oyunu olmasına rağmen kardeşimle birlikte kaç saat oynadık hatırlamıyorum bile. Bir de o zamanlar Age Of Empires serisine takmıştım kafayı yaklaşık 200 saat oyun süremde vardır o zaman kadar çıkmış versiyonlarında.

Bir sene sonra ortaokula geçtim ve Gladiatus çılgınlığı başladı bende. Öyle ki haraya bırakmak vardı 8 saat karşılığında gold veriyordu uyku düzenimi okul düzenimi her şeyi ona göre ayarlamıştım. Yavaş yavaş ama çok başarılı olarak 47 levele kadar geldikten sonra oyuna gelen yeni yamaların dandikliğinden oyunu bırakmıştım.

Asıl olay 6. sınıf bitip 7'ye geçtiğimde başladı. Yaklaşık 5-6 yıl deli gibi oynadığım Metin2'yle o zaman tanıştım işte. İlk hesabım savaşçıydı hatta adını Gladiatus'taki klanımın adı olan The Lejyoner yapmıştım. Zar zor 41 level yaptıktan sonra hesabım soyuldu. Ondan dolayı TR serverını bırakıp PvP serverlarından takıldım çok uzun süreler ki pazar dakikalarını çıkarırsak yaklaşık 150 gün oyun zamanım vardı. Öyle bir manyaklıktı ki bendeki 7. sınıfta SBS vardı bizde sabah oraya gitmeden önce zaman kaybı olmasın diye pazar açıp öyle gitmiştim sınava. Sonra koskoca sınavda 4 yanlış yapınca herkes şok. Zeki olmanın faydaları siz denemeyin patlayabilir eheheh.

Yine bu Metin2 oynadığım sıralarda FutbolCup diye bir browser oyununa da kafayı takmıştım. Onuda en az 2-3 yıl oynadım ama başarılabilecek her şeyi başardıktan sonra o da daha fazla sarmadı bıraktım.

Sene 2010-2011'e geldiğinde artık Metin2'den de bıkmış olarak hayatıma devam ediyordum. Genellikle FM2008 oynuyordum ki kaç saat oynadığım hakkında en ufak bir fikrim bile yok. Ama o zamanlar biraz daha okul dizilerle geçti gibi. Bir ara Cs 1.6'ya da sarsam da inanılmaz kötüyüm Cs'de o yüzden çok uzun sürmedi o macera.

2012-2013 YGS LYS temposuyla ne yaptığıma dair bir şey hatırlamadan geçti. Ama tek hatırladığım Lys Mat sınavından 1 hafta önce League of Legends'a başlamıştım. Ne salaklık ama belli değil. LoL'ü şu 2 yıldır çok sıkı takip edip çok sık oynadım. Ama bu yaz laptopımın artık aşırı ısınmasından dolayı oynayamıyorum yeni bilgisayara geçince devam edebilirim.

Bu sıralara gelince genelde Hearthstone oynayıp zaman geçiriyorum. Çok bir şey başaramadım daha oyunda ama bu ay iddialıyım olacak bir şeyler.

Hayatımın bir dönem her şeyi olmuş oyunların hepsi bunlar herhalde. Oynadığım oyun sayısı çok fazla olsa da bunlar günlerimi gecelerimi harcadıklarım. Okuduğunuz için teşekkürler takipte kalın.

7 Eylül 2015 Pazartesi

Mr.Robot Sezon Finali İncelemesi

İlk söylemek istediğim sezon finalinin ayın 25'inde olması gerekiyordu. Ama Amerika'da yaşanan gazeteci cinayetine benzer bir sahnenin finalde olduğundan dolayı gerekli ve olması gereken bir özen gösterilip ayın 2'sine çekildi sezon finali. Bu konuda hassasiyetinden dolayı her kimin emeği geçiyorsa gerçekten tebrik etmek gerekiyor. Bize bakıyorsun her gün bir şehit haberi var kanallarda ise yok eşim şu kadar acı biber yer yok bilmem ne saçma sapan yayınlar devam ediyor. Keşke hep kötüleğimiz batının aslında ne kadar bizden ileri olduğunu kabul edip onun gibi olmaya çalışsak. Herneyse bu kadar sosyal mesajdan sonra artık sezon finalinin incelemesine geçelim.

Sezon finali 2'sindeydi ama anca izleme fırsatı bulabildim. En son söylenecek şeyi ilk söyleyeyim ben beğendim kesinlikle. Yorumlarda da okudum bana da öyle geldi sanki bir filmin sonuymuş gibi sonraki sezon yokmuş gibi çekilmiş bir bölümdü. Yani sizi saçma sapan bir sonla sonraki sezonu beklemeye itmeye çalışmıyordu o açıdan gerçekten beğendim. Ha diyeceksiniz Tyrell konusu açıklığa kavuşmadı o kadarcıkta olsun zarar gelmez.



Son bölümün genel bir özetini yapacak olursam ; hayal gerçeğe dönüşüyor. Evilcorp'un dosyaları hackleniyor işte. Ama sorun şu ki Elliot hiç bir şey hatırlamaz halde Tyrell'in arabasında uyanıyor. Her yerde Tyrell'i araması daha sonra son bölümde onu terk eden hayali babası Mr.Robot'a ulaşma çabaları derken etkileyici repliklerle sezon bitiyor. En son sahnede ise tahminimce WhiteRose'u görmüş olduk ki o sahnenin altından bir şeyler çıkacağından kesinlikle eminim.

Bu bölümün ardından bir kaç kişi hiçbir şey anlamadım gibi yorumlar yapmış. Olayda o zaten herkesin kendince bir şey çıkarması diziden. Sana salak gibi böyle böyle diye bir şey anlatan dizilerden biri değil bu. Ha kabul bazı sahnelerde sınırlar çok zorlanıyor katılıyorum ama bu nasıl dizi saçmalık filan demek haksızlık olur kesinlikle. Bir de bu bölümle birlikte birkaç kişi Tyrell'le Elliot'ın da aynı kişi olduğunu düşünmeye başlamışlar. Bana biraz saçma geldi. Gerçi karısıyla konuşma sahnelerindeki muhabbetlerden benim de içime şüphe düştü bir de Angela'nın o kadar önem kazanmasını da eklersek işin içine çok mantıklı oluyor ama sanmıyorum öyle olduğunu başka bir açıklaması vardır.



Öyle ya da böyle bu sezonu bitirdik. Bir ara ciddi ciddi bırakmayı düşünsem de son bölümlerle iyi ki devam etmişim dedim. Önümüzdeki sezon büyük ihtimal kaostan sonrasıyla devam edecektir ama nasıl bir tempoda gider çok emin değilim. Arada haberler olunca sizinle paylaşacağım ama dizi bölümleri 2016'da gelecekmiş o zaman kadarki son Mr.Robot bölüm incelemem.Diğer incelemeleri de blogumdan okuyabilirsiniz. Okuduğunuz için teşekkürler takipte kalın. 



5 Eylül 2015 Cumartesi

Hearthstone Destelerim Bölüm 3 : Midrange Hunter

1 yıl aradan sonra başladığım oyunda geçen sezonu rank 5'te tamamladım ki oldukça yeterli bir sonuçtu benim için. Bi bakıma da kolay oldu gibi çünkü yaklaşık 70 oyunda 5'e gelip bıraktım. Ama bu sezon hedefim Legend o yüzden baya sağlam bir Midrange Hunter destesi yaptım onu sizinle paylaşacağım.



Bin bir çeşit hunter destesi var bende hepsini araştırıp bir çoğunu da deneyip sonunda bu desteyi açığa çıkardım. Face hunterdan daha yavaş bir deste olmasına rağmen gerekli agresifliklere kesinlikle sahip. Bu sezon oynadığım ranked maçlarda 14/4 gibi gayet yeterli bir win/lose istatistiği var.

Artılarını sayacak olursak ; Kolay oynanılabilirlik, güçsüz match up sayısı azlığı, meta destelerinin çoğuna karşıı güçlü oluşu ve çok güçlü erken ve orta oyun gücü diyebiliriz.

Eksileriyse : Board clear mekanikleri oldukça sınırlı, kart çekme sıkıntısı mevcut.

Oyun tarzı olarak agresif oynamakta kesinlikle fayda var. Gerek hero power olsun gerek charge mekanikleri olsun çok uygun. Onun dışında Loatheb çok büyük önem taşıyor özellikle rakibin ağır board kontrolü kartlarının manalarına gelindiğinde atılacak bi Loatheb neredeyse oyunu orada bitiriyor.

Bunlar dışında hep yaşanan bir sıkıntı vardır şu kart yok onun yerine şunu koysam olur mu diye. Olmazsa olmaz diye bir kart yoktur bu oyunda bence. O yüzden elinizde yoksa onun yerine başka bir şey koyup onu deneyin ama öyle 1 maç 2 maç değil, 15 maç atın ard arda bakın nasıl oluyor böyle böyle sonuca ulaşacağınızdan eminim. Okuduğunuz için teşekkürler takipte kalın.

1 Eylül 2015 Salı

Film İncelemesi : Aloha ( 2015 )

2 saat önce yeni çıkmış-çıkacak filmlere göz atıyordum. İçlerinde en ilgimi çeken film Aloha oldu çünkü inanılmaz bir kadrosu var filmin. Bakabildiğim kadarıyla vizyon tarihi Türkiye'de 4 Eylül yani daha çıkmadı ama yine de izlemişken hakkında bir kaç şey yazmak istiyorum. Süper kadro çok heyecanlandırıyor bakalım film öyle mi.

Filmin konusu aslına bakarsanız yok gibi bir şey. Brian adlı paralı askerin Hawaii'de üs kurulması olayına öncülük yapması diye çok zorlarsak bir şey çıkarabiliriz belki. İlk olarak söyliyeyim hatta The Arrow'un ağzından söyliyeyim hatta yazara hitaben söyliyeyim '' You Have Failed Me '' . Harbi yani o kadroya böyle film mi olur Allah aşkına. Cidden yazacak konu bulamadım giriş kısmını hiç olay örgüsü denen bir şey yok filmde. Karakterler arasındaki bağlar öyle sıradan ki. Paralı asker rolünde gördüğümüz Bradley Cooper hemen anında yanına yardımcı verilen ordu askeri rolündeki Emma Stone ile ilişki yaşamaya başlıyor çok şaşırdık cidden. Sonra (filmde daha önce ordaki sıraya uymuyorum ) taaa eski aşkı tören düzenleyicisi mi ne Tracy yani Rachel Mcadams ile bir şeyler oluyor gibi. Bir kötü adam oluyor bir iyi adam filan falan. Yani hiçbir şey anlamadım filmden. Sırf kadrosu yüzünden izledim.



Onun dışında diyaloglar inanılmaz kopuktu. Bir sahne vardı hele birileri dans ediyor sonra 2 tane filme hiç etkisi olmayan karakterin konuşmasına geçiliyor ordan işler ciddileşiyor derken ne olduğunu anlamadım. Ayrıca daha ilk tanışma sahnesinden Tracy'nin büyük kızının babasının Brian olduğunu anladım inanılmaz basitti olayların akışı.

Oyunculuklara gelecek olursak Rachel'ın annelik rolleri inanılmaz iyiydi bence muhteşem oyunculuğu var. Bradley Cooper ve Emma Stone'da idare etmişler işte. Ama benim anlam veremediğim şey elinde böyle kadrolar varken böyle senaryolarla nasıl çöp ediyorlar anlamış değilim. Belki benim beklentilerim çok fazla bilmiyorum ama yine de ben yazsam bundan iyi olurdu diye düşünüyorum.

Son olarakta Hawaii gerçekten güzel bir yer. O ormanlar filan umarım oralara gitme şansına ulaşırız bir gün hepimiz. Yani anlayacağınız zaman geçirmelik bile olsa izlenmemesi gereken kötü filmler listeme giriş yapan kötü bir film oldu eğer izlemeyi düşünüyorsanız vazgeçin. Okuduğunuz için teşekkürler takipte kalın.